11 Mart 2008 Salı

MARKALAŞAN TÜRK TEKSTİLİNİN ÖNCÜSÜ MAVI JEANS







Tekstil sektöründe özellikle Denizli sayesinde inanılmaz bir gelişme gösterdik. Tüm dünyaya bir yılda yaklaşık 1.5 milyar YTL tutarında ihraç yapmışız. Bu durum iyi, hoş ama işin asıl kaymağını başkalarına yedirmeden markalaşmaya gitmeliyiz. Elbette, globalleşmeyle beraber özellikle Çin'i de dikkate alırsak fiyat rekabeti oldukça zor; fakat araştırma, geliştirme faaliyetlerine yönelir ve pazarların boşluklarını yakalayıp doğru müşteri kitlesi seçilirse Türk markalarını yaratabiliriz. Artık büyük tekstil şirketleri sattıkları ürünleri başka yerde ürettirip sadece markaları sayesinde çok büyük paralar kazanıyorlar. Maalesef Türkiye'de çok az markalaşabilmiş tekstil şirketi var.





Tekstilde markalaşmayı savunan biri olarak verebilceğim en güzel örnek Mavi Jeans. 17 yılda 50 ülkeye ihraç yapan Mavi Jeans, 4600 satış noktası ile global bir marka olmuş durumda. Her uluslarararsı dev olmayı isteyen şirket gibi Mavi Jeans, çok büyük risk alıp Rusya, Ortadoğu gibi pazarlar yerine Amerika ve batı pazarlarını tercih ederek bir deyimle tereciye tere satmaya çalışmış. Onların devlerin çarpıştığı bu pazarlarda başarılı kılan ise pazarların boşluklarını çok iyi yakalayabilmiş olmaları ve başarılı olmuş ürünleri her pazara sunmak yerine her bölgenin kültürel özellikleri ve insan yapısına göre farklı ürünler sürmek olmuş. Ürünlerinin büyük bir bölümünü Türkiye'de ürettiren Mavi Jeans, markalaşmaya önem vererek sadece reklama 30 milyon dolar harcamış ve bunun meyvelerini almış; Mavi Jeans genel müdürü Nurettin Kantarelli'nin dediğine göre çocuğuna Mavi ismini koyanlar bile olmuş.





Çin ve Hindistan kadar ürünleri ucuza maledemesek de jeopolitik konum itibariyle onlara göre daha avantajlıyız. Sonuç olarak bu kadar çok fabrikamız, makinamız, ve insan gücümüz varken yabancı şirketlerin hamallığını yapmak yerine Mavi Jeans gibi markalaşmayı başarabilirsek çok büyük kârlar yapan global Türk tekstil şirketlerine sahip oluruz.

1 yorum:

Melike Demirbağ Kaplan dedi ki...

Metehan, bu değindiğin konu Türkiye'nin önümüzdeki on sene içinde olmak ya da olmamak kararı aslında. Artık başkalarının fasoncusu olarak gidebileceğimiz bir yer yok, çünkü üretim maliyetlerimiz bir çok uzakdoğu ülkesine göre çok daha yüksek ve artık herhangi bir yerde kalite standardlarının sağlanması da eskisi kadar zor bir iş değil. Hal böyle olunca, bizdeki üretimin o tarafa kayacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok. Cumhuriyetin ikinci 40 yılında üretimle bir büyüme sağladık, çok güzel, ama bundan sonraki 40 yıl için (tabii cumhuriyet kalırsa) hedefimiz markalaşma olmak durumunda. Ve bu sadece tekstil için değil, tüm sektörler için geçerli. Pazarlama konusunda genel anlamda hiç bir fikri olmayan bir ülke bunu nasıl yapacak bilmiyorum ama maalesef durum bu.